Nasıl geçti habersiz
O güzelim yıllarım
Bazen gözyaşı oldu
Bazen içli bir şarkı
Her anımı eksiksiz
Dün gibi hatırlarım
Dudaklarımda tadı
İçimde durur aşkı
Ananem… Ananemin adı Tarife… o çok güzel… Yetmişbeş yaşlarında. Bir anne ve bir babanın bir çocuğu. Ama hani biricik çocuk olma durumu vardır ya onu pek hissetmemiş, annesi erken ölmüş, yoksulluk falan, hastalıklar derken dertli geçmiş çocukluğu. Sonra dedemle buluşmuşlar, valla nasıl buluşmuşlar ben de hatırlamıyorum bak bu kesin ilginç bir hikayesidir ananemin. Sonra bi sürü çocukları olmuş, dört tane. Sonra da bi sürü torunları olmuş, galiba hepimiz altı taneyiz… daha torunlar olmadan ananemin bi çocuğu ölmüş, onun da hikayesine bir ara gelirim. Ananem hala ağlıyor çocuğu için, olay olmuş 1975’te, geçmiş üstünden otuzu aşkın sene ama ananem hala ağlıyor, özlüyor. O ağlıyor, biz ağlıyoruz. Ama ananem der ki ağlamakla gülmek kardeşmiş…
Ah neden ananemden bahsettim… çünkü şu aşağıdaki videodaki o güzel kadın benim ananem. Hani vidyosu dışında biraz da anlatayım istedim. Dünyadaki en sevdiğim yaratık ananem. Üzüldü ben giderken, ondan öyle dedi işte “nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım?”
E bi de ben kimim de mi? Benim adım bilge, ayşe bilge, babam yazar ayşe bilge dicleli’den etkilendiği için öyle koymuşlar adımı işte. 32 yaşımdayım, 33’e gircem gelcek ay. Teraziyim, yükselenim de terazi. 32 yılmın 12 senesi, yani hayatımın üçte birinden fazlasını greenpeacele geçirdim. 2000’in temmuz ayının sonunda katılmıştım greenpeace’e. Aslında belki öncesine de dayanır hikayem… 1997’de greenpeace gemisi Sirius izmirdeydi, ziyaret etmek istemiştim arkadaşımla. Ama kapalı demişlerdi. Kızmıştım azcık, ben bu gemiye binerim bi gün diye de geçirmiştim içimden. Gemiye binmek de 2001 yılında nasip oldu işte, Sirius’u hollanda’da ziyaret ettim :) a bi de şey hikayem var tabi, önce bir başvurmuştum 2000 yılında mart ayında alınmamıştım da, o da temmuza nasip oldu :) o zamanlar greenpeace’e katılmak zordu… sonra bi baktım ki yıllar geçmiş ve de güzelim yıllarım olmuş hepsi de, gözyaşları da dökmüşüm, içli satırlar döktürmüşüm, sonra ne biliyim her anımı eksiksiz olmasa da çoğunu biçok anın hatırlarım, tadı dudaklarımda, içimde de aşkı…
İnsan böle düşününce yılları, bi muhasebesini yapma isteği geliyor ister istemez. E bi yandan seviniyorum çünkü profesyonel de oldum sonra, sonuçta hayatı kazanmamız lazım, başka birşey yapsaydım bu kadar mutlu olamazdım, hani memurlara birşey söylemek istemiyom ama benimi için masa başında durmak kolay bişi değil. En son ne zaman ağlamıştım diye düşünüyorum greenpeacete. Galiba kütahya’daydı. İşte ezgi, emel, ben, samet, alper oradaydık. Kütahya’da altın madeninde çökme olmuştu o zaman, durumu öğrenmek amacıyla gitmiştik. Sonra şiddetli bir yağmurun gelebileceğini ve tüm oradaki atık havuzlarının çökebileceği uyarısını almıştık yetkililerden, öyle olunca köylülerle konuşmaya başladık. Ne yalan söyleyim yağmur da hızlandı, insan böyle bir durumda karamsarlaşıyor, sanki işte o an bize ordaki köy yok olcakmış gibi geldi, orda şefike teyzeyle tanışmıştık. Teyzem burda durma demiştik yağmur dinene kadar, nereye gitcem evladım başka yerim mi var benim demişti, hakkınızı helal edin demişti. İşte o zaman gözlerden yaşlar yağmur gibi indi. O gün atık barajları çökmedi. Biz de bi oh çektik işte. İşte ananem aşağıdaki videoyu çektiğimizde beni ve emel’i kutahyaya ugurluyordu, oysa ki ben anneler günü diye göreyim demiştim ananemi, ama kaza oldu kütahya’da siyanür kazası, oyle olunca oraya gittik işte. Bi de ilk ağladığım zaman vardı… horozgediği diye bir köy var, aliağaya yakın, aliağa izmirde çok kirli bi bölge, insanlar kanserden ölüyorlar orda. Bir annenin çocuğu 3 yaşında kan kanserinden ölmüştü, bizi görünce fotoğrafını getirmiş göstermişti, bi de güzel bi çocuktu, insan toprağa girdiğine inanamıyor. Ananem her gün ağlıyor ya, o da ağlıyordur diye düşündüm.
Ah bergamalı teyzemler geldi aklıma, biz gittiğimizde (temiz üretim turu yapmıştık, bir otobüsle şehir şehir gezmiştik kirlilikten etkilenen yerleri, bergama da duraklardan biriydi) ekmeksiz zeytinsiz yemeksiz koymadılar bizi hiç. Bir teyzem vardı bi kere beni gözlerimden öpmüştü, kaybettiği kızına benziyormuşum, sen de benim kızımsın demişti. Sonra işte bütün böyle hikayelerimi düşündüm, hepsi geldi aklıma tek tek, bergamalılar, karasulular, akkuyulular, iskenderunlular… en çok da oralardayken ağlıyo insan. Ağlamakla gülmek kardeşti ya, sevinçten de ağlıyo insan bazen. Hani her gemi gelişinde buraya ağlıyoruz sevinçten kaç kere hem de. Yüzlerce insan geliyor gemiye, sıra oluyorlar. Zar zor yürüyen yaşlı bi teyzemi gemiye binmek için sırada görünce Sinop’ta gözlerde durmuyor yaş sevinçten ya da işte Gerzeye gidip de onlarca tekneyle gemiyi karşılayınca Gerzeliler yine sevinç gözyaşları durmuyor ya da işte Akkuyulu amcamla mandalin toplarken bahçede, e bi de güzel bir eylemin sonrasında eylemcileri mutlu eğlenirken görürken o gözyaşları hiç durmuyo ama sevinçten…
Sonra ilk eylemimi düşündüm greenpeacele. İzmit atık yakma tesisine (izaydaş)karşı mücadele eden Kocaeli Çevre Derneğinden Nuriye Ablayla daha hiç tanışmamışken buluşmuş, çevre şura’sına girip beraber pankart açmıştık. Nuriye ablanın arkadaşı fotoğraf çekmişti. O zaman daha dijital makineler yoktu vallahi. Normal filmleri almış, sonra onları bastırmış sonra da gazetelere falan dağıtmıştık kayhanla, kayhan dışarda bekliyodu bizi eylem sırasında. Kayhan da çok iyi bi insan, bir ömürlük canım dostum, kayhan gibi öyle çok ömürlük dostum oldu ki greenpeacete, hani görmeden yaşayamayacağım, isimleri saymakla bitmez işte o yüzden saymasam iyi olur. ve sonra kaç kere daha fotoğraf bastırmıştık eylemlerden sonra ve de dağıtmıştık bu dostlarla… İşte o eylemden sonra her eyleme katılmıştım nerdeyse, gemi sökümüne karşı, kömüre karşı, savaşa karşı, yasadışı avlanmaya karşı… eylemler eylendiriyor insanı, güldürüyor, mutlu ediyor.
E tabi insanın aklına bi de ilkler geliyor, ben ilk kez greenpeace eylemine gitmek için yurtdışına çıkmıştım, ilk kez bir gemide kalmıştım(greenpeace’in gökkuşağı savaşçısı isimli gemisinde kalmıştım), ne biliyim türkiyenin bile birçok yerine ilk kez gitmiştim, ilk kez gözaltına alınmıştım, ne biliyim bilmem kaç metre kare pankartı ilk kez boyamaya yardım etmiştim, ne biliyim ilk kez en ağır şeyleri kaldırmıştım, ilk kez bot sürmüştüm, istanbula ilk kez bir eylem için gitmiştim, hele ki eylemlerden hiç bahsetmeyim, o kadar ilk çıkıyor ki o zaman… e ağlamakla gülmek kardeş ya, sağ ayağımın üstündeki hissiyatı da greenpeacete gecirdiğim küçük bir kazada kaybettim ilk kez… hani bazen üzülüyorum ama bi yandan insan gurur duyuyo acısıyla bile bazen ne için olduğunu düşününce. nükleere karşı kampanyalar sırasındaydı işte.
Daha neler neler… işte bu 12 yılda karşılaştığım, sonra karşılaşmadığım tüm gökkuşağı savaşçılarına, sonra greenpeace’i kuranlara ve de bizim birbirimizi tanımamıza önayak olanlara sevgilerimi göndererek şimdilik bitiriyom.
not: 1971 yılında Greenpeace’in ilk gemisiyle yola çıkan dostlara ithafen yazılmıştır :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder