27 Mayıs 2012 Pazar

Yıldız Yağmuru


Bi buçuk ay oldu Yambio’ya geleli. Nasıl geçti zaman bilmiyom. Turp gibiydim ama dünden beri midem, barsaklarım falan filan bi garip işliyo, ateşim falan var. Arkadaşım Paola bana mıknatıslarla alternatif bi tedavi uyguladı. Şimdi daha iyiyim. Galiba karnımda o tropikal bölgelerde olan cinsten kurtçuklar olabilirmiş.

Bi buçuk ay oldu işte, önceleri zorlanmıştım ama şimdi dört buçuk ay sonra burdan ayrılcağım aklıma gelince gözlerim doluyo, ne kadar çok özlüceğimi düşünüyom, hatta bazen gözyaşlarımı tutamıyom. Buraya en büyük tutkum doğasından ötürü, bi de insanları tabi… Gökyüzü her zaman bana eşsiz gelmiştir, yani herkese olduğu gibi belki de… Ama burdayken bazen acaba ben bakmıyomuydum bulutlara diye düşünüyom, o kadar çok bulut var ki, o kadar derin ki gökyüzü, bazen pisikletime binerken bulutların arasında uçuyomuşum gibi geliyo bulutların ve ağaçların arasında. Sonra “hav ar yu” diye bağıran çocuk sesleri birden yere inmemi sağlıyo… Tanrım buranın çocukları ne kadar güzeller, hepsi ayrı güzel, biraz pasaklılar, biraz sümüklü, çocuk işte ama eylence dolular çoğu zaman, sevgi dolular… Böyle bizim çocuk sağlığı ya da ayakta tedavi bölümünde çocukları ağlar görünce kaçıyom valla, dayanamıyom ağlamalarına çocukların, hemen ben de ağlıyom sonra. Onları hep ağaçların arasından önüme koşan ve hav ar yu diye bağıran şekilde görmek istiyom, hergün yattığımda önce Yambiolular, sonra tüm dünya için sağlık diliyom. Yağmur yağcağı zaman o kadar kocaman, gri ve siyah bulutlar sarıyo ki gökyüzünü… Şimdi kulübemdeyim, dışarda inanılmaz bi yağmur var, gök gürleyince yatak yerinden oynuyo sanki.

Yağmurdan sonra, salyangozlar sarıyo etrafı, boy boy yeşil salyangozlar... Pisiklete binerken çok dikkatli sürmeye çalışıyom ki onların üstünden geçmeyim diye… Onun dışında çeşit çeşit kertenkele, renk renk enterasan böcekler... Sonra geceleri gökyüzü o kadar güzel ki Yambio’da… Hele ki jenaratör çalışmıyosa aman diyorum, yıldız yağmuru başlıyoo… Yıldızlar yağmur gibi… Gökyüzüne bakmak buradan bi başkaymış onu anlıyom her baktığımda…

Benim bi arkadaşım var, ama hani can yarısı gibi, Seçil adı. Ben aya her baktığımda bi başka şekil görürdüm küçükken. Bi gün beraber aya bakarken bana Maykıl Ceksını görüyo musun diye sordu. Yok dedim görmüyom. Ayın üstündeki şekil maykıl ceksın dedi, yüzünü şöyle 25 derece sola doğru ey, öyle bak aya, maykıl ceksını görceksin dedi. Gerçekten de Maykıl Ceksını gördüm o gün, ondan sonra başka da bişey göremedim ayın üstünde Maykıl Ceksın’dan başka. Maykıl Yambio’da da gözüküyo valla.

Ay, gökyüzü, ağaçlar, çocuklar inanılmaz. Eğer şiir yazabilseydim ne nameler düzerdim diye düşünüyom hep… İnsanlar inanılmaz. Burda elektrik yok ya, çamaşır makinesi falan da yok. Örneğin çamaşır yıkama ekibimiz yedi kişi hastanede, hergün yüz hastanın çarşaflarını falan yıkıyolar, hem de bildiğin toz ya da katı sabunla. Her birinin önünde eğilmek istiyom, o kadar mülayim insanlar ki… Bir tanesi keşke bir fotoğraf makinem olsa diye anlatıyodu geçen gün, herşeyin fotoğrafını çekerdim, sonra seninle fotoğraf çekilirdik diyo, çünkü gideceksin birkaç ay sonra, seni hatırlarız fotoğrafın olursa diyo. Hani toplantı yaptık bi kere, benden yaşça büyük çoğu ama benimle yan yana oturmaktan çekiniyolar falan, hani garip bi saygı anlayışı var, zorla çekiyom yanıma oturtuyom falan onları, gülüşüyoz baya.

Hani böyle birşeyler yaparken hayatta bazı insanları örnek alırsınız, hani idolünüz olur ya ben de ilk Greenpeace’e katıldığımda, Tolga Temuge idolümdü, hala da benim için çok ayrı bi yeri vardır hayatımda. Sonra Banu Dökmecibaşı tabi… Hala böyle buluştuğumuzda gözlerim açık dinlerim ikisini de, ne biliyim hatta onlarlayken kendimi o Greenpeace’e ilk katıldığım yaşımda hissederim, yani yirmi yaşında gibi, hani ekibin küçüğü, yaramazı kıvamında hissediyom hala, sanki aradan hiç onca yıl geçmemiş gibi. Onlar gibi tutkulu ve heyecanlı bağlanmak için mücadelemize elimden geleni yapmak istiyom. Bu hikayeyi bi ara anlatırım…

Burda da Doktor Juan var. Çok sessiz bi doktor, elli yaşını geçmiş sanırım. Kadın sağlığı bölümünde çalışıyo. Hergün onlarca hastaya gıkı çıkmadan yetişiyo. Gece, gündüz demeden çalışıyo. En güzel esprileri o yapıyo, sessiz espri yapıyo ama biz gülmekten kırılıyoz… Çok değerli birisi, Sınır Tanımayan Doktorlar’da en büyük ilham kaynağım Doktor Juan. Yorulsa da, bunalsa da ne zaman ihtiyaç olsa hastanede Doktor Juan, herşeye yetişiyo. Onu çok seviyom, yani aslında burdaki herkesi çok seviyom. Doktor Maura var sonra, o da otuz yaşında, çocuk doktoru. Hemşirelerimiz var bi de. En çok medikal ekip yoruluyo, hiç durmaksızın çalışıyolar, hepsi ayrı ayrı değerliler… Hepsi yıldız gibiler, Yambio’nun yıldızları… Yani isteseler kendi ülkelerinde hastanelerde çalışırlar ama onlar burda olmayı tercih ediyolar… Geçtiğimiz haftalarda Yambio’nun çeşitli bölgelerinde kızamık aşısı yapıldı çocuklara. Kızamık salgınının önüne geçmek için... Herkes geceli, gündüzlü çalıştı. İşte biçok sebepten medikal ekiple her konuştuğumda ayrı bir ilham alıyom…

Velhasıl kelam, burda modern dünyanın öğeleri çok yok. Bazen evimi özlüyom, herkesi özlüyom, yemekleri falan özlüyom, rahat olmayı özlüyom çünkü bi nevi diken üstünde olma durumu var ne yalan söyleyim bi de galiba mesafeler uzadıkça doğru orantılı olarak özlem de büyüyo… Ama herşeye rağmen ben gökyüzümle ve de insanlarımla ve de doktorlarımla mutluyum…

Herkese sevgiler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder